HAYAT-I MAHŞER : 1.BÖLÜM - HAYAT BAZEN...

Standard










NOT: Hikayemize eklenen mekan fotoğrafları ve isimleri tamamen hikayeye renk katma ve yöresel tanıtım amacıyla eklenmiştir. Hiçbir art niyet bulunmamaktadır. Hikayede geçen kişiler ve olaylar ise tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi, kurum ya da olaylarla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. 


HAYAT-I MAHŞER
1.BÖLÜM – HAYAT BAZEN…
(GELİN spin-off /kardeş dizi-roman)


Yaren… On dokuz yaşında, daha gençliğinin baharında gencecik bir kız. Ailesinin tek çocuğu. Tek olmasına karşın, asla şımarık olmayan, tam tersine aklı başında, yaşından daha fazla olgunluğa sahip bir genç kız. Üniversite öğrencisi… Okul öncesi öğretmenliği bölümünün, ikinci sınıfında. İsmi gibi kendisi de çok güzel olan bir kız Yaren. Okulda ki bir çok gencin hayran kaldığı bir güzelliğe ve ahlaka sahip birisi.
Üniversite Kampüsü

Artık akşam olmak üzereydi. Dersler yeni bitmiş, herkesin üzerinde derslerin verdiği bir yorgunluk vardı. Yaren’in bölümü meslek lisesi öğrencilerinin çoğunlukla girebildiği bir bölüm olduğu için kendi sınıfında hiç erkek öğrenci yoktu. Ancak, diğer bölümlerden de arkadaşlara sahip olduğu için, kız-erkek karışık bir arkadaş grubu vardı ve her gün ders çıkışı bir süre beraber takılır, sonra evlerine doğru yol alırlardı.

MÜGE: Çok yorgunum arkadaşlar. Çocuklara kukla yapmaktan ellerim ağrıyor artık.
TÜLİN: Bu daha bir başlangıç. İleride, işe başladığımız zaman görürüm ben sizi.
EMRE: İşiniz gücünüz oyuncaklarla oynamak işte. Bir de üniversite okuyorum diye geçiniyorsunuz yahu.
SEHER: Sana öyle geliyor tabi. O bölümü çeken bizleriz. Plan hazırla, orijinal ol, oyuncaklar yap… Acaba ben bölümü bıraksan mı?
CEREN: Seher, gene saçmalamaya başladın kuzum. Biz bu bölümü lisede de gördük. Bu derslerin bir kısmına da aşinayız zaten. Yapamayacak ne var?
YAREN: Ceren haklı! Fazla abartıyorsunuz bence. Yani, evet kukla hazırlamak, plan-program yapmak zor ama sonucunda çocuklar için bir şeyler yaptığımız düşünülürse, bence keyifli bile…
EMRE: Sen bugün ayrı bir mutlusun zaten. Hayırdır?
TÜLİN: Hanımefendi, bu gidişle bölüm birincisi olacak da ondan.
YAREN: Abartmayalım kızlar…
SEHER: Bakma sen “abartmayalım” dediğine. Gözlerinin içi gülüyor, görmüyor musun?
TÜLİN: Fazla oyalanmayın evdekiler merak eder. Haydi…




Yaren’in Evi

Yaren’in evinde hararetli bir gündem vardı. Annesi Nurdan ile babası Selçuk, önemli bir mesele üzerinde tartışıyorlardı. Biraz gergindi ikisi de. Çünkü bu olay her ne ise, Yaren’i de çok etkileyecek bir karardı.
NURDAN: Bunu, Yaren’e nasıl söyleyeceğiz?
SELÇUK: Nasılı mı var? Alacaksın kızını karşına. Oturup, bir bir anlatacaksın.
NURDAN: Senin için çok kolay her halde. Madem o kadar basit, o zaman sen al kızını, anlat her şeyi.
SELÇUK: Anlatmasına anlatırım da bu iş, annenin görevi.
NURDAN: Komik olma. Sen de biliyorsun ki bunu söylemek biraz güç. Hem kız daha okuyor. Böyle bir şeye nasıl şimdiden evet dersin, hiç anlamam.
SELÇUK: Öyle ya da böyle, sonunda olacaktı bu iş. Hem ileride, yine okusa da çalışamayacaktı. Hangi koca böyle bir şeye izin verir ki?
NURDAN: Bu zamanda çalışan kadın sayısından pek bir habersizsin sanırım.
SELÇUK: Çoğu da dul. Parayı bulunca kocayı boşuyorlar ya da hiç evlenmiyorlar.
NURDAN: Her ne ise… Yaren birazdan gelir. Ben yavaş yavaş yemeği hazırlamaya koyulayım.




Fuat’ın Evi

Aynı gergin konuşma Fuat’ın evinde de vardı. Fuat, Yaren’in halasının oğluydu. Kuzenlerdi yani…
ZEHRA: Ne yaptın, konuşabildin mi ağabeyimle?
KADİR: Konuştum, konuştum.
ZEHRA: Ee? Ne dedi peki? Razı mı kızı vermeye?
KADİR: Biz kızla bi konuşalım da ona göre size haber ederiz dedi. Dur bakalım…
ZEHRA: Ne demek kızla konuşalım? Kıza söz mü düşermiş bu saatten sonra? Artık şu oğlanı baş göz edelim de yuvamız şenlensin, bereketlensin. Torun sevelim biraz.
KADİR: Kız okumuş. Bizimki ise ilk okulu bile zorla bitirdi. Bu işte tatsızlık çıkmasa bari.
ZEHRA: Aman! Okumuş da ne olmuş? Üniversite köşelerinde erkeklerle fingirdeyeceğine otursun, evinin hanımı olsun. Hem bizim oğlumuzdan iyisini mi bulacak? Eli ekmek tutuyor çok şükür. Sattığı sütlerin, samanların, arpaların parasıyla iki evi de geçindirir çok şükür.
KADİR: Peki, biz bunları evlendirirsek, nerede oturacaklar?
ZEHRA: Burada, bizimle beraber. Ne var, birlikte geçinip gideriz. Ben de yaşlandım artık. Bana da yardımcı olur.
KADİR: Doğru diyorsun.

Köy Meydanı
Fuat, Yaren’in tam aksine ilk okul mezunu, köyde yaşayan, hayvancılık ve tarımla uğraşan bir gençti. Okumamış olmasına rağmen yine de kendini az da olsa geliştirmek için gayret sarf ediyor, bilgiye ve gelişmeye açık bir kişilikti. Köyde pek arkadaşı yoktu Fuat’ın. Sadece köyün birkaç genci ve en önemlisi de amcasının oğlu Uğur’la arkadaşlık ediyordu.
O gün, yine Fuat hem evde canı sıkıldığından hem de evdeki gergin ortamdan uzaklaşmak amacıyla köyün meydanına inmişti.
Meydanda yine kuzeni Uğur’la karşılaştılar.
UĞUR: Ooo! Amcaoğlu hoş geldin ya.
FUAT: Hoş bulduk amcaoğlu. Nasılsın?
UĞUR: İyidir çok şükür. Sen nasılsın?
FUAT: İyi diyelim iyi olsun.
UĞUR: Hayırdır? Bir sıkıntın var senin…
FUAT: Bizimkilere kafam bozuk be amcaoğlu.
UĞUR: Hayırdır yahu? Amcamlar niye kızdırdı ki seni?
FUAT: Ya hani var ya benim bi dayım var, Selçuk… Tanırsın belki.
UĞUR: Evet, evet biliyorum. Hani şu İstanbul’da yaşayan…?
FUAT: Aynen öyle.
UĞUR: Eee? Ne olmuş dayına?
FUAT: Dayıma bir şey olmamış. Bizimkiler dayımın kızını bana almayı düşünüyorlar.
UĞUR: Nasıl yani? Ya iyi de ne var bunda?
FUAT: Ne var olur mu? Kız okumuş, tahsilli. Üniversiteye gidiyormuş şimdi. Okul bitmemiş henüz ama bizimkiler evlendirmeye kararlı.
UĞUR: E ne olmuş üniversiteye gidiyorsa? Senden iyisini mi bulacak?
FUAT: Bulacak tabi! Oğlum, okumuş kız hiç gelip beni alır mı? Zaten kızın da haberi yok bildiğim kadarıyla. Şimdilik sadece aileler anlaşmış. Bize danışan, görüşen yok.
UĞUR: Ya kız istemezse…?
FUAT: İstemez zaten. Ailesinin zoruyla evlenir ancak. Öyle de ben nasıl razı olayım amcaoğlu? Yazık değil mi kıza?
UĞUR: Haklısın amcaoğlu ama sen kendini düşün önce. Kız kendi başının çaresine bakar da sen ne yapacaksın?
FUAT: Kızın tahsili ve bilgileri karşısında ezilip duracağım işte. Beni koca diye adamdan da saymaz zaten. Sürekli ezip duracaktır.
UĞUR: Saçmalama be! Niye adamdan saymasın? Tamam, okumamış olabilirsin ama delikanlı adamsın. Bir çok okumuş adam gibi gözükenleri cebinden çıkarırsın sen.
FUAT: Bu iş çok can yakacak, çok…





Yaren eve gelir. Yorgun olduğu her halinden belli olan genç kız odasına geçer ev kıyafetlerini giyer ve yemek masasının eksikleri için mutfağa annesine yardım etmek için gider… Evde bir sessizlik…
YAREN : Anne hayrola? Bir şey mi oldu?
NURDAN : Yok kızım , biraz halsizlik var üzerimde yemekten sonra uzanırım , güzel kızım bana bir kahve yapar dinlenirim bende (der gülümseyerek)
YAREN: Peki annecim gel hadi eksik kalmadı tek eksik sensin benim melek annem (diye sarılır ve öper annesini)
Annesinin cümleleri biraz içini rahatlatmıştır Yaren’in ...
YAREN : Baba çocuklar için uğraşmak çok yorucu ama değiyor. Bütün emeğimizi yorgunluğumuzu bir tebessümle alıyorlar götürüyolar. Bölümümden çok memnunum. İyi ki kazanmışım okul öncesini
SELÇUK: Yarın birgün kendi çocukların olduğunda görürüm seni kızım. Gece gündüz seni bir rahatsız etsinde göreyim seni
YAREN: Bu ayrım değil ama babacım , ben tüm çocukları seviyorum , hele ki kendi canımdan kendi kanımdan olan o yavrucağa nasıl kıyarııımm her ne yaparsa kabülümdür o benim .
NURDAN: Yaa yaa öyledir öyledir.
YAREN: Sen beni sevmiyor musun be kadın?
NURDAN: hiç sevmiyorum ben seni ,bu yaşa kadar da bana bakasın diye büyüttüm zaten seni
YAREN: Baba yaa destek olsana biraz hani prensesinin değeri nerede kaldı? Kadın bir kalemde sildi attı beni
SELÇUK: Kızım bakma sen annene bugün huysuzluğu üzerinde yine , sen bizim baş tacımızsın gözümüzün ilk ağrısısııın yarın bir gün nasıl kıyıpta vereceğiz seni?
YAREN: Daha çok Selçuk beey! Ağlatmayacağım daha seni kurtulamayacaksın bu küçük kız çocuğundan
NURDAN: Ben biraz uzanayım bey , kızım sende masayı hallet bulaşıklar dursun dersine geç ben yıkarım tamam mı?
YAREN: tamam huysuz kadınım sana iyi uykular şimdiden ( der ve sarılır öper annesinin yanaklarından)
Tam o sırada anne ve babanın yüreği cız eder fakat söyleyemezler işte.. Sanki cenaze evi gibi bir hava sarar o evi o dakikadan sonra.. Bile bile bir canı ölüme teslim etmek gibi bir şey istemediği halde istemeyeceği kişi ile zorla evlendirilmek… Bir insanın bütün yaşamını hiçe saymaktır bu. Onu göz göre göre öldürmektir işte…

Yaren masayı toplar anne bir koltuğa uzanır baba diğer koltuğa tv karşısında dinlenmeye başlarlar…

Yaren yemeğin üstüne o çok sevdiği ailesiyle o çok sevdiği çay saatlerini geçirmek için demlemiştir yine sevinçlerini o beş altı bardaklık ufak çaydanlıkta… Kaşık sesi duyulur duyulmaz biraz daha acır ailenin içi..
YAREN: toparlanın bakalım yavrularım , çay ve bisküvi saatiniz geldi
SELÇUK: Getir de içelim hadi çabuk dışarı çıkmalıyım
YAREN: Kahvede içtiğin çayla bunu kıyaslıyorsan sana çay yok bilesin baba
SELÇUK : getir hadi nazlanma sendeee
Çayı getirir diğer hazırladıklarını getirmek için mutfağa yönelir yaren..
NURDAN: şimdi tam sırası daha fazla geciktirmenin manası yok
SELÇUK : Aman be sende , bütün yükü üzerime yıkıyorsun (diyerek hararetli bir şekilde birbirlerine bırakırlar ihaleyi) fısıldayarak)
Yaren içinde bisküvi tabağı ve yeni yıkanmış çay bardakları olan tepsiyi getirirken duymamıştır içeride konuşulanları..
YAREN: Ne fısıldaşıyorsunuz çifte kumrular , ötün bakalım sevgi kuşları sizii , alın hadi çaylarınızı ben de geçerim odama birazdan. Okumam gereken kitaplar var derslerimle ilgili
Evde hala sessizlik hakimdir. Selçuk çayı dolarken sardığı tütünü içmeye başlamıştır yavaş yavaş. Her ne kadar beyni kızını göndermek istese de baba yüreği işte bir yerden sonra el vermemektedir. İki bardak içtikten sonra;
SELÇUK: Ben bi daireye bakayım , mesai başlamış mı arkadaşlar neler yapıyor bakıp geleyim (der ve çay bardağını koyar koymaz kaçar gibi ama belli etmemezcesine çıkar evden. Daire kahvehanedir. Orada çok vakit öldürdüklerini benliklerine yediremeyenler oradan sanki ekmek kapısı gibi bahsedip kendilerini avuturlar bir nebze)





Fuat’ın evi
Saat 21:00 civarı

Fuat eve gelir ancak balkonda oturup düşünür kara kara. İçerisi de aynı şekilde.
KADİR: Ne düşünürsün kara kara? Alacağız işte sana o kızı be oğluum sıkma canını senden iyisine mi varacak? Aslan gibi yiğit delikanlısın maşallah!
FUAT : Herşey bizim dememizle mi oluyor baba? Zorla güzellik olur mu? Ya herşey hazır tam nikahta hayır deyip iki aileyi de rezil ederse? Beni geç zaten tüm olacaklar yarenin üzerinden gelişecek
ZEHRA: Atın üstünde gelecek o kız aha şu kapıdan içeri. Hiç kimse engel olamaz o kız bu eve gelin gelecek. Aileler razıyken kıza ne oluyor?
KADİR: öyle ya tabi. Derdi sıkıntısı paraysa al bütün tarlalarım senin. Biz bugün varız yarın yoğuz oğul evine sen bakarsın sen geçindirirsin , yetmiyorsa borcun altına girer genişletirsin elindekileri seneye de öder kurtulursun tüm borçlarını
ZEHRA: hee yaa , ben babana geldiğimde köşkte mi oturuyoduk? Yemedik içmedik çalıştık bu günlere gelebildik çok şükür..
Konuşmalar biraz olsun yatıştırmıştı Fuat’ı.. O yine de balkonda yıldızlara bakarak uyuyamıyordu.. Normaldi bu durum.. İki evde de aynı düşünce ; ‘’yarın ola hayrola’’.. Bir evde kız ne tepki verecek , diğer evde kıza nasıl söyleyeceğiz düşüncesi.. Yaren olandan bitenden habersiz odasında dersini çalışır yatağına kıvrılır oyuncağına sanki çocuğuymuş gibi sarılıp kendi dünyasında yolculuğuna çıkar…





Ertesi gün… Bahar artık neredeyse kendini yaza bırakmak üzereydi. Pencereden gelen kuşların cıvıltısı, ter temiz güneş ışığı ve masmavi bir gökyüzü selamlıyordu herkesi bu sabah. Yaren güzel bir sabaha uyanmıştı. İçinde güzel havanın verdiği bir mutluluk vardı. Bugün dersleri öğleden sonra olduğu için yataktan kalkar kalkmaz mutfağa doğru koştu ve ailesi uyanmadan kahvaltıyı hazırlamaya başladı bile.
Yaren tam kahvaltı hazırlamayı tamamlamak üzereydi ki annesi kalktı önce ve mutfağa girdi.
NURDAN: Günaydın kızım. Erken kalkmışsın bugün.
YAREN: Hava o kadar güzel ki, böylesine güzel bir havada uyumak istemedi canım.
NURDAN: Kahvaltıyı da hazırlamışsın. Sen neden yordun kendini kızım? Ben hazırlardım.
YAREN: Elime yapışmayacak ya… Hazırladım işte. Babam uyanmadı mı daha?
Tam bu cümlenin ardından Selçuk Bey, mutfağa girer.
SELÇUK: Uyandım, uyandım. Mis gibi omlet kokusu geliyor burnuma.
YAREN: Hem de senin en sevdiğinden. Biberli omlet.
SELÇUK: Ohh! İşte şimdi günüm aydın oldu demektir. Ellerine sağlık prensesim.
YAREN: Daha yemediniz bile. Haydi, siz sofraya geçin de ben de getiriyorum yiyecekleri.


Fuat’ın Evi

Fuat da yeni uyanmıştı. Salona geçtiğinde hiç ses yoktu evde. Normalde annesinin çoktan uyanmış olması gerekiyordu. Tam annesine seslenecekti ki dış kapının açıldığını duydu ve kapıya doğru ilerledi. Gelen annesi Zehra Hanım’dı.
FUAT: Hayırdır anne neredeydin?
ZEHRA: Ocaklıktaydım oğlum. Evde ekmek kalmamış, biraz yufka ekmeği açtım. Sen pek seversin.
FUAT: Ellerin dert görmesin anacım. Ver bana ekmekleri, mutfağa götüreyim.
ZEHRA: Al bakalım… Sen inekleri yemledin mi bakalım?
FUAT: Yemledim anacım. Üç saat önce kalkıp bütün ahır işini hallettim. Sonra geldiğimde herkes yatıyor diye bir yarım saat daha kestireyim dedim.
ZEHRA: İyi etmişsin oğul. Ben de yavaştan kahvaltıyı hazırlayayım. Birazdan babanla kardeşlerin uyanır.
FUAT: Tamam anacım. Ben de Feride’yi uyandırayım. Kalksın da sana yardım etsin.
ZEHRA: Peki…


Yaren’in Evi

Herkes masada oturmuş kahvaltının keyfini sürüyordu. Yeni bir gün, güneşli bir sabah, güzel bir kahvaltı... Aslında bir insanın mutlu olabilmesi için bir sürü sebepti bu. Hem de ailece yapılan güzel bir kahvaltı. Herkes neşe içerisinde kahvaltısını yaparken birden bire telefon çaldı. Telefonu açan Yaren’di.
YAREN: Alo buyrun
ZEHRA: Alooo kızııım
YAREN: Halacıııımmm
ZEHRA: Nassın kınalı kuzuum
YAREN: Çok şükür iyiyim halacım sizi sormalı orda havalar nasıl köy işleri nasıl gidiyor eniştemler kuzenlerim nasıllar?
ZEHRA: iyiyiz Allahıma şükür canım kendi yağımızda kavruluyoruz anangil nasıl abim orada mı? Bişey danışacaktım ben büyüğüme
YAREN: Babaaa halam seni çağırıyooo
SELÇUK: tamam kızım sen masaya geç kahvaltına devam et okula gideceksin sana enerji lazım
YAREN: tamam babacım
ZEHRA: Abi nasılsın
SELÇUK: Çok şükür iyiyim bacım sen nasılsın?
ZEHRA: bizde iyiyiz abi , ne zaman konuşacaksınız? Haber bekliyoruz sizden yeğenin kendini yiyip bitirir burda
SELÇUK: söyle aslanıma meraklanmasın , ben varken endişe etmesin halledecem ben
ZEHRA: ne zaman ağabey , Kadir seni bekliyo eldeki avuçtakileri satıp düğüne hazırlık yapacak , oğlan zaten biliyosun nasıl olduğunu ben kalıyorum arada abi
SELÇUK: Sen şimdi telefonu kapat kocana çocuğuna söyle Selçuk varken hiç bişeye gerek kalmaz! (der biraz farkında olmadan sesini yükselterek. Yaren ve Nurdan duyar bu cümleyi ve merak ederler)
YAREN: herhalde maddi sıkıntıdalar anne malum bahar dönemi alınacaklar ekilecekler var güze de öderiz diye düşünüyorlardır (Allah’ım sen kimseyi sıkıntıya düşürme diye geçirir içinden Yaren)
NURDAN: herhalde kızım baban halledebileceği şeylere inanmadığımızda hep böyle olur ya bu eve taşınmadan öncede böyleydi , ne yaptı ne etti halletti işte
YAREN: benim babam kraldır anne o herşeyi halleder tabi , ilk aşkım o beniiimm
NURDAN : kıskanıyorum baakk
Selçuk telefonu kapatır endişeli bi şekilde gelir oturur masaya. Nurdan durumu bildiğinden sormaz. Yaren’de ailevi mesele olduğunu düşünerek ısrar etmez.


Fuat’ın evi:

ZEHRA: Fuaaaattt oğluum dayınla konuştum merak etmesin yeğenim ben varken tasalanmasın hiç bişeye dedi
FUAT: Ah anam dayım herşeyi nasıl halledecek diyelimki yareni ikna etti ya sonrası , evlendikten sonra geçimi nasıl sağlayacağım ben , okumuş görmüş kız nasıl yetinir köy yerinde nasıl giyinir ne yer ne içer buralarda hiç alışık olmadığı bi dünya burası
ZEHRA: Oğluum insanlar nelere alışıyor bu ne olaki?
KADİR: ne insanlar var oğul! Bir gecede tüm parasını pulunu kaybedip pılısını pırtısını toplayıp göçer hiç tanımadığı köylere , hayatta yediklerini kendi eker biçer , belki de hiç yemediği yufka ekmeği pişirmeyi öğrenir mecburiyetten.. Allah’a şükür kaybbedebileceğin bişeyimiz yok oğlum! Evlilikte keramet var derer . Belki evlendiğinizden sonra kısmetin açılacakta alıp başınızı göç edeceksiniz şehre , belki senden başka evleneceği insanla mutu olamayacak nereden bileceksin ey karamsar oğlum?!
KADİR: Haklısın babam! Hele dayım bir halletsinde gece gündüz tarla inşaat demeden çalışır para biriktiririm , daha çok hayvan alırım çiftlik kurarım sizi de yarenimi de en güzel şekilde yaşatırım inşallah…
Ailecek içlerinden ‘’İnşallah’’ kelimesini tekrar ederler her birinin gözleri ayrı ayrı yerlere dalarak…


Yaren’in evi:

SELÇUK: Kızım şu tütün torbasını bi getir hele , yemekten sonra çayla iyi gidiyor bu meret
YAREN: Ah be babaa bırak artık şunu
SELÇUK: Ananı bırakırım onu yine bırakmam ben kızım
YAREN: o nasıl bi söz? Bir sen varsın arkamızda başka kimimiz var Selçuk beey?
SELÇUK: Şaka bir yana ben bugün varım yarına ne olacak Mevla kerim kızım
YAREN: Muhabbetine doyum olmuyor baba ben gidiyorum arkadaşlarla bir yerlere gideceğiz biraz stres atacağız hem sen varsın arkamda babam benim sana güvenerek yaşıyorum ben bu hayatta
SELÇUK: Eşşek seni hemen de başladın yavaş yavaş yağlamayaa , ne kadar istiyorsun söyle söyle
NURDAN: Aman be Selçuk sende vereceksen yüzüne vurmadan ver işte ne kurcalatığ duruyosun daha
SELÇUK: Ne dedimki ben hatun? Ne kadar istiyorsa vereceğim bi o bi sen elimi avcumu siz yiyorsunuz zaten
YAREN : bi 20 lira yeter baba bi çay bahçesine falan gideriz sohbetlerle birazda kuş cıvıltısıyla kafamızı dinleriz hem sınavlarda geldi gelecek
Selçuk elini cebine doğru götürür idama giden mahkumun son isteğini yapacak cellat gibi hisseder kendini ve 50 lira çıkartır kızının avcunu açar koyar avcunun içerisine bakar gözlerine içerisi kan ağlarken bunu belli etmez avcunu kapatır diğer eliyle yavrusunun ellerini kapatır ve ‘’hadi git’’ der. Bu son cümle Yaren’in farketmediği gizli bir vedalaşmadır babasıyla… Selçuk kızına ‘’hadi git’’ derken yüreğinden de demiştir fakat kızcağız herşeyden habersiz öper babasını kalkar karşısından koşarak odasına gider… Hazırlanır ve koşa koşa gider randevulaştıkları yere…






MÜGE: Yaren nerede kaldın canım?
YAREN: Çok mu geciktim? Kahvaltı falan derken çıkamadım evden kusuruma bakmayın canlarım
SEHER: Amaann didişmeyin tavuklar keyfimize bakalım bugün olumsuzluk yok bakın bunu seher söylüyor
TÜLİN: Tamamdır kızlar Seher böyleyse hayatta bugün olumsuzluk değmez bize
YAREN: Tamam zorlamayalım Seher’i yoksa çıkacak bu durumundan
SEHER: Hay yaşa canım arkadaşıım
Kendi aralarında şakalaşarak birazda hayatı umursamayarak günün zevkini çıkartmaya kararlı bir şekilde sohbetlerine devam ederler…


Yaren’in evi:

SELÇUK: hanım yavaş yavaş kız evde yokken hazırlıklarına başla sen artık dönüşü yok bu işin. Aman dikkat et ha söyleyebe kadar kız anlamasın o zaman daha hırçın olur. Dikkat et
NURDAN: Tamam sandıktan çıkartırım kuzumun çeyizlerini.. Çok zor olacak bey anne evinden başka bie eve gitmek… Hemde İstanbul yaşamından köy yaşamına.. Pantolonlar etekler mayolar bikinilerden şalvarlara bol kıyafetlere… fast food dan köy yemeklerine… Asfalttan toprağa toza kire çamura alışmak kolay olmamalı…
SELÇUK: Öyle veya böyle o kız o eve gelin gidecek! Bitti! Fazla söze gerek yok artık! Boşa laga luga yapma da bir çay koy düşünelim neler yapacağımızı
Başlarlar planı kurmaya.. Bir ölümdür çünkü bu.. Bir suikasttır.. Plansız olmaz! Programsız olmaz!..
Yaren geceleri ders çalışmaktan müzik dinlemekten kitap okumaktan çok zevk alır. Anne baba da en uygun zaman için geceyi seçmişlerdir. Yaren gece yine evde dolanırken seslerini biraz yükseltecekler Yaren konuşmaları dinleyecek , neler oluyor diye girip soracak ve anlatacaklar… Böyle anlatmak sanki kolaymış gibi düşünürler… Acıyı hafifletmenin korkaklık olduğunu bilmeden bencilce kendi acılarını da yüklerler Yaren’in sırtına… Gereğinden fazlası zaten Yaren’in üzerindedir… Kızcağız tüm olan bitenden habersiz iki-üç saat civarı arkadaşlarıyla eğlendikten sonra evin yolunu tutar… Eve gelir masada bir not kağıdı ve üzerinde ‘’Misafirlikteyiz , yemek ocakta ısıtır yersin acıktığında’’ yazmaktadır..
Yaren evde tek başınayken Selçuk ve Nurdan Fuat’ın amcası Osman’ın evindelerdir.. Osman biraz realisttir.. Acıyı da sevinci de tüm gerçekliğiyle yaşayıp gelmiştir bu yaşına kadar.. Tüm bunlar yüzündeki çukurluklardan saçlarındaki beyazlardan bellidir..
SELÇUK: Osman durumu biliyorsun bize akıl ver biraz ne yapmalıyız gardaşım?
OSMAN: Önce bir soğuk su içeceksiniz kardeşim! Kızınıza elveda diyeceksiniz , normal bir hal değil o soğuk su midene indiğinde hasta olacaksın , kızın o evden çıktıktan sonra da ruhun hastalanacaktır ve vicdanın düzelmene asla yardım etmeyecek ölene kadar yaşayacaksın bu ızdırabı.. Ha diyorsan ki benim kararım kesin dönüşü yok , Fuat yeğenimdir her zaman arkasındayız yiğidimin. Yaren’de yeğenimdir. Elbette her zaman kızımızın da arkasında duracağım! Bana yakışmaz emanete ihanet! Sen o kızı Fuat’a gelin edeceksen , onun babası artık sen olmaktan çıkacaksın kardeşim Kadir’de olmayacak.. Ben olacağım o kızın babası sen hiç merak etmeyesin gardaş! İçin rahat olsun..
SELÇUK: Eyvallah birader! Az da olsa rahatlattın beni.. Bilirsin aynı yerde askerlik yaptığımızdan beri sırtımızı birbirimize yasladık biz! Ne geldiyse birbirimizden geldi.. Birbirimizden başka kimsemiz yok ki bizim..
Osman’ın karısı Zuhal çay getirir mutfaktan ve bu iki asker arkadaşı muhabbeti değiştirirler.. Zuhal çayları verip Nurdan’ın yanına gider mutfağa ve hisseder onda da vardır bi sıkıntı ama üstelemez hiç. ‘’Beyler balkonda konuşuyorlar zaten , el kızı olarak ben hiç karışmayım’’ diye düşünür ve o da bir muhabbet açar ve devam ettirir…
Aynı mahallede oldukları için 23:30 civarı çıkarlar Osman’ın evinden Selçuk ve Nurdan.. Nurdan Selçuk’un koluna girmedi bu gece.. Çünkü hiç kırpmadan kızını gözden çıkartan bu insana biraz soğumuştur gündüz o konuştuğu sözlerden dolayı…





Eve geldiklerinde Yaren’in odasının lambası yanıyordur. Yaren tıkırtıyı duyar kapısından bakar hoşgeldiniz der ve nerelerdeydiniz vs. soruları sorar odasına tekrar girer hiç üstelemeden…
Yatak odalarıyla Yaren’in odası karşılıklıdır ve odalarının kapısı her zaman açık durur aynı bu gece de olduğu gibi…
Karı-koca üzerlerini değiştirirler ve planı uygulamaya koyulurlar.. Seslerini yavaş yavaş yükseltirler..
Yaren kitabının birini salonda unutmuştu.. O kitabı bugün Ceren vermişti fakat o kitabı Emre göndermişti Yaren’e…
Baş sayfada kısa bir not altında imza ile Yaren’i sevindirmişti Emre.. Yaren’de annesi babası görürse olay çıkartır diye endişelenip aklına gelir gelmez o kitabı almak için hızlıca kalkmıştı koltuğundan… Masasında daha önceden içtiği çay bardağı çarpar gözüne ve gitmişken götüreyimde yıkayım der kendi kendine…
Kapıyı açar bir iki adım atar ve duyar konuşmaları Yaren…
NURDAN: Nasıl yaparız böyle bişeyi?
SELÇUK: Yapacak bişey yok hanım , illa birgün gelin olup gidecekti bu evden hem yabancıya gitmemiş olacak ne güzel..
NURDAN: iyi de ister veya istemez yine de bir sorsaydık kıza o evlenecek biz değil beey!
SELÇUK: İyi bir kadın fazla gözü açılmadan kapılan kadındır Nurdan! Her sene kimbilir nelerle gelecek karşımıza.. Hem Fuat yiğit bi delikanlıdır.. Helal parayla alnının teriyle canını dişine takarak geçindirir evini yeğenim ben güveniyorum ona
NURDAN: Kolay olmayacak , hiç kolay olmayacak…
SELÇUK: O da evlilik istiyordur , sabah akşam çocuklarla iç içe illaki istiyordur kendi çocuğunu , hem yaşı geldi hanım ben seni aldığımda 16 yaşındaydın bu kız 3 ay sonra 20 diyecek.. Yaşı geldi geçiyor hem madem Fuat istiyor bize onaylamaktan başka bişey düşmez!...
Yaren’in kalp atışları anında aşırı derece hızlanır.. Sinirleri bozulmuştur.. Eli ayağı tutmaz olur ve elinden düşer o evinde içtiği son çayın bardağı… Bardak düşer ve kırılır… Yerde her parça camda Yaren’in umutları… Yaren yere bardağı değil kalbini düşürmüştür sanki… Cam kırıklarının üzerine yığılır genç kız…
Hissetmez acıyı Yaren… Daha fazla yara alamaz heralde.. Dünya’da babadan başka tek dayanılacak direk olmadğını düşünen genç kız o direğin yok olmasıyla dünyası başına yıkılmıştır…
1.BÖLÜMÜN SONU
AZRA SEZGİN / SEFA AVCI

0 yorum: