Hayatın yorgunluğunu unutmak istediği
zamanlar olur insanın. Kaçmak ister ruhunun en kuytu köşesindeki o karanlık ve
saf odasına…
Orada kendisidir çünkü. Orada temizdir.
Orada el değmemiştir ruhuna göz görmemiştir duygularını. Anılar yaşanmamıştır.
Çocuklar kadar masumdur orada çünkü. Gözlerini kapattığında göz kapaklarına
yansıyan sahneleri başlamamıştır hala adını hayat koyduğu filminin.
Her şeyin tersine çevrilmeye başlandığı
noktadır aslında o an. Orada geçirdiği mutlu günleri dışarı çıkınca nasıl
kaybolmuşsa , o çizgiyi geçince yeniden
mutlu olduğu yerdir orası.
Dışarıda kalabalıkta yalnızken , içeride
yalnızlığında kalabalıktır…
Dışarıda gecelerin sessizliğinde
rahatsızken , içeride Bahar Serenomisini haykırır gözbebekleri Halil
Pazarlı’dan…
Dışarıda en uyumlu sesler uğultu
halindeyken , fısıltıların dahi ritmik tiyatral bir hava yarattığı yerdir
içerisi…
Birbirine zıt kavramların birinden
diğerine geçişte yaşanılan anlık ürperti durgunlaştırır sadece. Çünkü manevi
ısınma birden başlar yüreğinin derinliklerinde…
Titreyip kendine gelirsin birden…
‘’Yalnız kalmaya ihtiyacım var!’’ denilen
çizgidir orası…
Ötesi sessizlik , diriliş!...
Berisi gürültü , kayboluş…
Sefa Avcı